-
Meltem Mah. 3850. Sk. Belgen Sitesi D:7 Blok K:4 D:10 Muratpaşa/Antalya
Meltem Mah. 3850. Sk. Belgen Sitesi D:7 Blok K:4 D:10 Muratpaşa/Antalya
Sınava girecek binlerce gencin en temel korkusu gelecek kaygısıdır. Bu kaygı çoğu yetişkin için sıradan olağan ve yaşanması gerekli bir kaygı düzeyi olarak görünür. Ama değişen ve gelişen dünyada potansiyeller, beklentiler ve hedefler git gide farklılaşmaktadır. Anne babanın geçirdiği dönemle çocuğun geçirdiği dönem arasında gözle görülür bir fark vardır ve bu fark gelecekten beklenti, hedefe ulaşmada gösterilen çaba, koyulan hedefler gibi birçok alanda etkisini gösterir. Bu noktada ortaya çıkan şey genelde potansiyelin üzerinde tutulan hedeflerdir. Bu tarz hedefler hem kişinin motivasyonunu etkilemekte hem de başarısızlık düşüncesini beslemektedir. Bu da gayet doğal bir şekilde kaygıyı doğurur.
Hissettiğimiz bütün duygularda olduğu gibi kaygının temelinde de her zaman düşünceler yatar. Kişinin kendisine ait olumsuz, yanlış ve işlevsiz düşünceler veya inançlar sıklıkla istemli bir şekilde kontrol edemediği zihinsel süreçlerdir. Kişiye sıkıntı veren bu zihinsel süreçler, stres faktörü olabilecek en ufak bir olayda dahi tetiklenerek kişiye savunmasız kaldığını düşündürebilir. Aslında bu sistem bir kısır döngü gibidir. Kontrol edemediğimiz büyüklükteki bir kaygıyla başladığımız her olayda savunmasız kalmış gibi hissederiz; savunmasız kaldığımızı var saydığımız her olay da kaygı seviyemizi artırır. Birbirini besleyerek ilerleyen bu sürecin sonunda her olumsuz yaşam deneyiminde kişinin zihnindeki olumsuz düşünce ve inançlar beslenir, başka bir deyişle pekişir. Bu deneyimler bir noktadan sonra kişinin kendine dair yanlış inancının değişmeyen bir doğruluk olduğunu kabul etmesine yol açar. Bir düşünceden korkuyor olmanın bir nesneden (örneğin bir hayvandan) korkuyor olmaktan önemli bir farkı, düşüncelerden kaçmanın daha zor olmasıdır. ( Mehmet Z. Sungur)
Anksiyete ya da günlük dildeki ifadesiyle kaygı, bunaltı, sıkıntı; bize rahatsızlık verecek, varlığımızı tehlikeye atacak bir durum, bir uyaran karşısında vücudumuzun ve zihnimizin geliştirdiği doğal bir tepkiler bütünüdür. Bazı durumlarda doğrudan anksiyete oluşturabilecek uyarana maruz kalmasak dahi böyle bir uyaranın varlığına ilişkin geliştirdiğimiz bir düşünce, inanç da aynı sistemi aktive edebilir. Bunun hayatımızı devam ettirebilmemizde önemli bir rolü vardır. Ancak anksiyete yüksek düzeylerde olduğunda bu işlevini gerçekleştirmek yerine bizi işlevsiz kılar. Gündelik hayatımızı sürdürmemizi engeller ve hatta bazen üzerimize hızla gelen bir araba karşısında verdiğimiz donup kalma tepkisi durumunda olduğu gibi tehlikeye atar. Bu da bir yandan bizde kaygı oluşturan duruma nasıl bir bakış açısıyla yaklaştığımızı belirler. Bu noktada kendimize şu soruyu sorabiliriz. “Sınav benim hayatımda hangi noktada? Onu bir basamak olarak mı görüyorum, bir son olarak mı yoksa en güzel başlangıç olarak mı?” Objektif bir bakış açısı sunacak olursak basamak seçeneği daha sağlıklı bir açı. Aynı noktada ebeveynlerin de bu soruları kendilerine sormaları işlevsel bir gidişat oluşturacaktır. “17-18 yaşında bir bireyin gece gündüz çaba harcadığı, stresiyle, pandemisiyle, ergenlik döneminin getirdiği gayet doğal olan süreçleriyle sürekli savaş halinde olan birinin hayatında sınav sizce hangi konumda olmalıdır?”
Sınav; hayat denen uzun merdivenin sadece bir basamağıdır. Merdivenin o basamağına kadar gelmiş olmak zaten bir şeyleri başardığınızı gösterir. Bu sınavda olacak şey sadece o basamağa adım atabilmek. Atamamak sizi ilk basamağa geriletmez çünkü artık nasıl yürünür ya da adım atılır biliyorsunuz. Bu sadece biraz daha zaman ve çaba gerektiği anlamına gelir. Belki o noktada durup nefes almak gerekmektedir. İnsan olarak sürekli en iyiyi ve mutluluğu arama eğilimimiz vardır. Lakin en iyi de, mutluluk da yolun sonunda değildir. O yolu yürümek, yürürken önümüze gelen engelleri aşmak… Asıl mutluluk buradadır.
Psk. Nezihi Ünal